24 Mayıs 2009 Pazar

***Cidden çok zaman olmuş yazmayalı ama son zamanlarda zaman meftunumu kaybettim.Nedeni benim inatçılığım yüzünden başıma musallat olan diş ağrısıdır.Otuzuma girmeme iki basamak kalmasına rağmen yeni çıkmaya başlayan yirmilik dişim son zamanlarda tek yoldaşım oldu desem yalan olmaz.Çok korkuyorum dişçiden...Tahmin bile edemezsiniz korkumun boyutunu... Beni hüngür hüngür ağlatan bir ağrıya rağmen direnip gitmedim dişçiye anlayın siz artık... İnattan iltiaplanmış bir diş,ağlamaktan kızarmış gözler,ağrı kesici içmekten mahvolmuş bir mideyle daha fazla baş edemeyince zorla götürüldüm dişçiye.Şu anda bu satırları yazabiliyorsam başlanılan antibiyotik tedavisi sayesindedir.Pazartesi günü de randevum var ama nasıl gidicem bende bilmiyorum.Hayatla olan bağımı minumum seviyede tutmamı sağladı küçücük bir diş...Sayesinde haftalardır bilgisayarı açmadım,kısacık kitapları 1-2 sayfa ancak okuyabildim. Çoğu günler ağrıdan işe bile gidemedim.İşle ilgili yoğunlukta araya girince sayfam günlerdir öksüz kaldı:(



***Ian McEwan /Yabancı Kucak, Margaret Mazzantini /Sakın Kımıldama, Selçuk Altun/ Bir Sen YakınsınUzakta Kalınca , Aslı Erdoğan /Kırmızı Pelerinli Kent, Deniz Kavukçuoğlu/ Zarife, J.D. Salinger /Franny ve Zooey, Elif Şafak/Aşk son zamanlarda okuduğum ama paylaşamadığım nice kitaptan birkaç tanesi...Önceden okuyupta yazamadıklarımı da ekleyince hatırı sayılır bir birikim çıkıyor ortaya ve ben bu dağı eritmek için hala bir çözüm yolu bulamadım...

***En sonunda kendime bir puzzle aldım.Sanki deneyimliymişim gibi 1000 lik aldım.İşin en zor tarafı yaptığım seçimdeymiş.Monet'in sevdiğim tablolarından birini aldım ama malum tabloda yeşil, açık yeşil,kırmızı noktalı yeşil,mavi, açık mavi ve beyaz noktalı maviden başka renk olmadığından bir hayli zorlanıyorum...Bir dahaki puzzle kesinlikle daha renkli olacak.Bitirebilirsem resmini eklerim.

Kızım uyandı.İzninizle...

8 Mayıs 2009 Cuma

Çok yorgundum.Akşam 8'de yatağa süzüldüm.Geldi yanıma"Hasta mısın canım ?" dedi.Sadece uykum olduğunu söyledim."Birazcık kitap okuyalım ,ondan sonra beraber uyuruz olur mu?" dedi."Olur." dedim.Ben okudum o sorular sordu."Kalanını yarın okuyalım mı?" dedim esneyerek, hiç itiraz etmedi.Işığı kapatıp sarıldık.Saçları yumuşacık,yüzüme değdi;teri tenimi ılıttı; nefesini hissettikçe kendimi uyku bulutlarına yumuşacık bıraktım.Sabah 5'e kadar soluksuz uyumuşuz. Sen benim en güzel yanımsın,süründüğüm en güzel parfüm senin kokun...Zaten biliyordum ama artık iyice anladım,sen bir meleksin...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

HIDRALLEZ GELMİŞ (HATTA GEÇMİŞ) NEYİME...

Hala baharın gelmediği,güneşli ılık günlerin kendini hissettirmediği bir memleketten yazılacak yazıdan hayır gelir mi bilmiyorum ama şu anda can sıkıntısından patlamamak için yapabileceğim tek şey yazmak...Nerdeyse Mayıs'ın 1/3 ü bitti ama biz doğru düzgün güneş yüzü görmedik. Bırakın bahar rehavetini yaşamayı henüz baharı yaşamaya başlayamadık. Tamam; yağmur güzel, yeşillik güzel, sisi güzel ama bir yere kadar...Bunalmaya başladım. İşyerindeki sobanın cızırtısından, evdeki kalorifer kokusundan,üstümden hala çıkaramadığım montumdan, Eylül Ilgın'ın bitmeyen öksürüğünden bıkmaya başladım. Gamzem tatil planları yapıyor, başkaları piknikten pikniğe savruluyor ama ben hala kışlıkları kaldıramıyorum...Acilen bir avuş güneşe ihtiyacım var...Onu bulursam güzelliklerin devamı kendiliğinden gelir biliyorum...


Bu sıkıntılı zamanların benim gözümde iki ilacı var.Biri kızım diğeride kitaplarım.Onların bulunduğu göze sürekli yenilerini eklerken tattığım zevki anlatamam. İşte o zevki yaşatan müstesna güzellikler....

J.D. Salinger / Franny ve Zooey (Endişeli Peri'den )
Okumak için sabırsızlanıyorum gerçekten...
En iyisi bu akşam eve gidince kuzunun eline Bulut Perisi İnci'yi vereyim, kendimde Zooey'in hikayesini okumaya devam edeyim.Hem belki güneşte açar ....

5 Mayıs 2009 Salı

BEŞ KATLI YAPININ ALTINCI KATI ( R. Anar Rızayev)


Bu kitabın adını duyduğumda "Bende o evin altıncı katında oturmak istiyorum"diye geçirmiştim içimden.Beni kuvvetlice çeken kitap adlarından biriydi.Bazen kitapların isimleri içindekilerden daha fazla ilgilendiriyor beni.O isimlere o kadar çok anlam yüklerim ki okuyupta hayal kırıklığına uğramaktan korkarım.İçindekileri hiç merak etmeden,okumadan sevebildiğim kitaplardan biridir bu kitapta:)

Yukarıda ki yorumu bir sene önce Evvelzamaniçinde'nin bu kitap için yazdıklarının altına eklemişim.Kitap hakkında ilk söyleyeceğim şey kesinlikle hayal kırıklığına uğramadım.Eskiden okumadan sevebildiğim bir kitap olduğunu düşünüyordum,şu anda ise okunması gereken bir kitap olduğunu...
Kadın ve erkek ilişkilerine dair bilinen bir konusu olsada okuduktan sonra kendine özel bir öykünün anlatıldığını gördüm.Hatta kendimi izinsiz olarak bir çiftin mahremiyet alanına girmiş gibi hissettim.Bir annenin korumacı tavrının ne boyutlara gelebileceğini farkettim.Başkalarının hayatları hakkında(ki bu kişi en yakınımızdaki olsa da) kendimizce yaptığımız yorumların,onların yerine düşünmemizin ne kadar anlamsız olduğunu ve çok yanlış olaylara sebebiyet verebileceğini bir kez daha onaylatttırmış oldum.
İnsani duyguların ülke,kültür tanımadan herkeste aynı olduğunu bir kez daha hissettim.Yoksa Tehmine nin söylediği "Senden mene yar olmaz" (Asef Zeynallı) türküsünü bir defa dinleyince içindeki kederi kalbimde nasıl hissederdim...?









Ya da soldaki "Moskviç" marka yerine alınan sağdaki "Volga" arabayı görünce Zaur'un yaşadığı insani zayıflığı nasıl anlayabilirdim...?
Benim okuduğum kütüphaneden alınmış eski bir kitap ve çok düzgün bir çeviri olmadığı halde okurken kesintisiz bir seyir sürdüm sayfalarda.İsimlerdeki değişiklik olmasa,şehir adı olarak Bakü ve Moskova geçmese asla bir Azeri bir yazarın yazdığını anlamazdım.Kitap bu yönüylede Türk Cumhuriyetleri denince nasıl bir ortaklığın anlatılmak istendiğini kanıtlıyor.
Bence Kültür ve Milli Eğitim Bakanlığının bu tarz kitapların yeni baskılarını yapıp uygun fiyatla satışını yapması gerek.Ayrıca Sevgili Elektra kitap etkinliğimizde Zeren'e hediye etmişti bu kitabı.Bu bile benim için kitabın okunmasını gerekli hale getirdi.
Gökten birsürü elma düştü:Biri bu kitabı yazana,biri okuyana.3 tanesi kitabın okunmasına vesile olan Elektra'ya,Evvelzamaniçinde'ye ve Zeren'e...Diğerleride 5 katlı bir binada 6. katında olabileceğine inananlara...

****Zaur " Umarım Amerikayı'da görmek nasip olur Firengiz ile birlikte ..." diye düşündü ve anında düşündüklerinin abes ve gereksizliğini sezdi.Ne de anlamsızdı tüm bunlar.Amerika'ya yolculuk etme isteği.Buraya Afrika'ya gelmeleri.Burada bu yabancı kıyılarda sessizlik ve dinginlik,dirlik arayışı.Her şeyi unutma isteği...Çünkü hiçbir uçak,hiçbir gemi,hiçbir taşıt aracı insanı kendisinden uzaklaştıramaz,geçmişinden ayıramaz.Ve mutlluk arayışı demişlerse bu da yollara düşüp mutluluğu fellik fellik aramak anlamına gelmez herhalde.Mutluluk yada mutsuzluk insanın kendi içindedir.Bir yük gibi taşırsın onu.Öyle bir şey işte.Nereye gidersen git,dünyanın öbür ucuna git,taşırsın bu değerli yükünü.Nereye gidersen git ne yiter,ne batar,ne azalır,ne artar. (syf.9)

****Görüyorsun,bu dakikalar var ya,bu Moskova'ya doğru uzanan otoyolda yürüdüğümüz dakikalar ,sen ve ben,mutluluk budur işte,Zaurik.Gerçeklerin en büyüğü bu.Bizim ikişkimizde başka anlam arama.Birlikte olduğumuz dakikaları dolu dolu yaşa...(syf. 65)

****Bilirsin ya,yaşam derler adına, her şey beklenir ondan.Gelecekte sen başka kadınlarla birlikte olursun.Evet kesin olursun.Ama böyle değil Zaur.Kimseyle böyle değil.Ne bileyim her şey olur,belki de çok hoşlandıkların olur ama böyle değil.Bunun aynen yinelenmesi olası değil...(syf.68)

****Ne söylememi istiyorsun Zaurik?Sana kaç kez dedim.Hakkımda ne derlerse desinler, umurumda değil.Bana göre insanın yalnız kendisiyle hesaplaşması gerekir.Hesaplaşıyor ve sonuçta aklanıyorsa,her şey vız gelir tırıs gider...(syf.75)

****Seven insan bencilleşir. Mutluluğunun herkese yayılacağını sanır.Oysa başkasının sevinci insanı ne kadar ilgilendirebilir?Çoğunlukla insanlar başkalarının sevinçlerine yabancıdır ve hatta kimi zaman kıskanır yada sevinçli gördüğü kimseyi kırmak ister.

Sevgi iki kişinin özel ilişkisidir.Burada üçüncü fazladır derler,ama çoğu zaman sırf bu üçüncüye gerek duyulur.İki sevişenin sevincinin tanığı gibi.Tanık sevişenlere ayna gibi gerekir.Aynaya bakıp kendi mutluluklarını görmek için...(syf.128)

****Nemet dediki :"Her halde insanlar ölürken tümden ölmüyor,tümüyle yok olmuyorlar.Böylece onları anan,onların seslerini yüzlerini belleğinde saklayan başka insanlar kalır,bu ölenler de böylece anılarda,düşüncelerde,hayallerde yaşarlar.Bizde Tehmine'yi anımsayan son insanlarız,en son kuşak..."(syf.233)

***Ne olur insanlar beş katlı bir yapıda altıncı katıın da olabileceğine inansalardı,ne olurdu sanki?(syf.237)


T.C. Kültür Bakanlığı Milli Kütüphane Basımevi
1. Baskı /1994 237 sayfa
Çeviren:İldeniz Kurtulan

2 Mayıs 2009 Cumartesi

İMBATTA KARANFİL KOKUSU (Selma Fındıklı)



Selma Fındık'ya ait okuduğum ikinci kitap "İmbatta Karanfil Kokusu". 12 farklı karakter 12 ayrı zamanı anlatır bize.Osmanlı İmparatorluğu'un da başlar süreç,Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde sona erer.1863 evvelbaharından 1939 sonyazına uzanan bir yolculuktur bu kitap aslında.

Devlet memuru Nizam Bey Osmanlı'nın son dönemlerini, kendi hayatını, babasını, karısını, İzmir'den Diyarbakır'a gelin giden kızını anlatır bize.Vakit evvelbahar 1863'tür.

Yahudi Raşel Sukot Bayramında yaptığı hazırlıkları,aşık olduğu Jön Türk Feridun'u dolar diline.1876 sonyazında İkinci Abdülhamid'i ve kurulmaya çalışılan Meşrutiyet'i anlatarak kitabın ana konusuna da katkı yapar.

Venedikli Pierino Fabris 12 yıldır tam olarak öğrenemediği türkçesiyleİtalya'da kalan evli sevgilisinden,dostu Cemil Bey'den,sevdiği kız yabancı olduğu için evlenilmesine izin verilmeyen Sahir'den ve intiharından,Cemil'in oğlu Sahir'le ilgili duyduğu pişmanlıktan ve Kızıl Sultan namıyla halktan hüriiyeti esirgeyen zorba padişah Abdülhamit'ten bahseder.1880 senesinin yazıdır.

12 yaşında hareme satılmış olan bir Gürcü kızı olarak Abdülhamid Han'ın dokuz kızından dördüne hizmet etmiştir Saraylı Şehbal Hanım...Yine saray erkanından olan Giritli Akif Efendi ile evlenerek İzmir'e gelin gelmiştir 1910 senesinin ilkyazında.Abdülhamid'in tahttan indirilip Mehmet Reşat'ın tahta çıkmasına tanıklık etmememizi sağlar Şehbal Hanım.

Ermeni Kapril Bezciyan Paris Eczanesi'nin sahibidir ve kendi halinde bir adamdır.Taşnak ve Hınçak Cemiyeti'nin rüyalarına kadar giren baskılarını anlatır bize.Vakit 1914 yazını gösterdiğinden olsa gerek Enver Paşa'nın ve 1. Dünya Savaşı'nın bahsi geçmeye başlamıştır.

Yunanlı Yannis İzmir' de 1919 ilkyazında Sinemotograf adıyla bilinen bir sinema salonu işletir.Sevgilisi Maria'yı başkasına verdiklerinden oldukça kederlidir ve Yunan askerlerinin İzmir'e girişi bile onu sevindirmemektedir.

Hilal-i Ahmer Aşevinden kızı ve 3 torunu için yemek almaya giden Şadiye Hatun aslen Makedonyalıdır.Balkan Harbi'nde Yunan çizmesi altında çiğnenmemek için vatanlarını bırakırlar ama İzmir'de gene aynı belaya rastlarlar.Oğlu Nazif'in mektupları Çanakkale ve Garp Cephesini anlatır bize.Ama 1921 kışında gelen son mektup hepsinden farklıdır.Tüm Muhacirin Mahallesini sevince boğacak türdendir çünkü içinde İnönü Zaferi'nin kazanıldığı yazar.
Faika Muhiddin bir Musevi kumpanyasında katibelik yapmaktadır.Nişanlısı Nedim'e bir türlü kanı ısınmamıştır çünkü onun aklı Halide Edip Adıvar'ın Ateşten Gömlek romanındadır.1923 yılının sonyazını bu çağdaş küçük hanımdan dinleriz .

Savaş yılları sona ermiştir.Takvimler 1926 sonyazını göstermektedir.Vilayet Tercüme Kalemi Fransızca Mütercimi Şemseddin Bahri'yi Cumhuriyet Balosu'nda giyilecek tuvalet ve frankın telaşı sarmıştır.Baloda yapılacak danslara ayak uydurmak ise başka bir derttir.Müdaafa-yı Hukuk Cemiyeti kurucularından olduğu için başına gelenleri hatırladıkça bu telaşlara minnetle yaklaşmaktadır.


Tatiana Petersburg'da sosyal devrimcilerin çarlık düzenini yıkma çalışmalarından etkileneceklerini düşündükleri için önce İstanbul'a sonrada İzmir'e göçer eşi ve kızıyla.Kızı Olga Mavri Mira Derneğinde bölücü çalışmalar yapan kocasının ardından Pire'ye yerleşmiştir. Annesini de Yunanistan'a çağırır ama Tatiana 1929 kışında artık iyice İzmirli olmuştur.

Giritli Hayrettin'in ailesi Soyadı Kanunu ile birlikte büyük bir tartışma yaşar.Hayretin Bey soyunu yaşatmak için Girit'te anıldıkları gibi çağrılmak ister.Oğulları ise daha çağdaş bir isim almaları için baskı yapar .Bunun üzerine Türkmenoğlu soyadını alan Hayrettin Bey oğlunu yine ikna edemez ve oğlunun Bornavalı soyadını alması üzerine aralarında küslük çıkar.1935 yazında yaşanır bu olaylar.

Hilal Bayrak İzmir Kız Lisesinde okuyan ve 1939 sonyazından seslenen bir genç kızdır.Kitabın son hikayesinde bize Atatürk'ün ölümünden ve patlak vermeye başlayan 2. Dünya Savaşı'nın belirtilerinden bahseder.

Konusunun güzelliği bir yana bu romanlaşmış öykü kitabının en büyük özelliği dilidir bence.Kitabın tüm kahramanları kendi zamanına ve kültürüne uygun konuşur.Kendilerini tanıtmasalar bile az çok anlarsınız nereli olduklarını ve hangi devirde yaşadıklarını.Okuyucu için çok eğlenceli bir serüven bence ..."İmbatta Karanfil Kokusu" nun Selma Fındıklı’ya 2007 Sait Faik Öykü Ödülünü kazandırması boşuna değil anlaşılan:)

Yaşları,dinleri,milletleri,işleri birbirinden farklı insanların sevinçlerine, öfkelerine, üzüntülerine ve çıkmazlarına ortak eder bu satırlar bizleri...Farklı zamanları anlatırlar ama hepsinin kalbi İzmir'de atar.Farklı mekanlarda yaşarlar ama hepsinin duyularına karanfiller kokuları , görüntüleri yansır.İmbattaki karanfil kokusunu duymak isteyenlere,İzmir'den vazgeçemeyenlere, değişik bir dil deneyimi yaşamak isteyenlere okunması şiddetle tavsiye edilir.


Remzi Kitabevi /154 sayfa
1. Basım 2006 Ekim
2. Basım 2006 Kasım