27 Şubat 2010 Cumartesi

ESKİ HASTALIK ' A GİRİŞ

...Söz birden ve nedense Reşat Nuri'ye akmıştı.Kemal Tahir bize Reşat Nuri Güntekin'in Eski Hastalık romanını anlatmaya koyuldu.
Sıra Yusuf ile Züleyha'nın ayrılık sahnesine gelince;o,iddalı, ülke sorunlarına, tarihten... tarihimizden yardım eline uzanmış görünen romancı,sesinin titremesine,gözlerinin yaşarmasına aldırmadı.Sanki Yusuf ile Züleyha gerçek hayatta ayrılıyorlardı.Sanki Kemal Tahir bilmediğimiz bir aşkı yitiriyordu.Gitgide bu yaşarış,sel gibi akan gözyaşlarına dönüştü.
Eski Hastalık 'ı okumamıştım.Eve döner dönmez romana başladım.Eski Hastalık unutulmayacak bir aşk romanıdır.Elbette heyecanlanmış,ağlamıştım.Ama Kemal Tahir'in gözyaşları daha derin anlamlı değil miydi?

Kar Yağıyor Hayatıma/Selim İleri
Soru:Siz bu satırları okuyunca ne yapardınız?
Benim cevabım yakında...

26 Şubat 2010 Cuma

KALP AĞRISI (Halide Edip Adıvar)




"Kalp Ağrısı, Halide Edip Adıvar,'ın en sevdiğim romanıdır: Senin sevip sevmemenin ne önemi var diyeceksiniz. Biliyorum, yok. Bir okurun tutkusuyla söylüyorum... Bu romanda, Milli Mücadele yıllarının derin izlerini art planda yakalarız. Öndeyse, bir avuç aydın insanın kalp ağrıları bütün şiddetiyle sürüp gider. Ateşten Gömlek'in, Vurun Kahpeye'nin yazarı şimdi bireysel sorunlara eğilmekte, dönemi için çok incelikli ruh çözümlemeleriyle bu sorunları irdelemektedir. Kalp Ağrısı'nın bir başka özelliği, Halide Edip'in 'son' tutuklu aşk romanı olmaıdır. Yazar, aşk üzerine söyleyeceklerinin tümünü, sanki bu sızılı eserde söylemiş; sonra bir aşk kırgını gibi susmayı tercih etmiştir. Edebiyatımızın en güzel, en anlamlı gönül acısı romanlarından biri." Selim İleri

Bir önceki yazımda bahsettiğim arka kapak yazısı budur işte...Zeyno'nun hikayesini çok net şekilde aktarmış bu kısa not..Zeyno'nun hikayesi, uzun bir iş seyahatinden dönen doktor babasına başından geçenleri anlatmasıyla başlar.Bir akşam yemeğinde en yakın dostu Azize'nin yeğeni Binbaşı Hasan ile tanışır Zeyno. İlk karşılaşmadan itibaren birbirlerinin çekim alanına girerler ama bu ilişkinin nihayete erişememe ihtimali yüksektir.Zeyno babası gibi doktor olan Saffet'le nişanlıdır ,mantık ve saygı üzerine kurulu bir ilişkileri vardır.Azize'de Binbaşı Hasan'a sırılsıklam aşıktır ama Hasan bunu görmezlikten gelir.Zeyno gibi asi,karakter sahibi bir kadınla Hasan gibi yakışıklı,istediğini almaya kararlı bir erkeği etkisi altına alan tutkulu aşk, dillendirilmediği halde çevrelerindekiler tarfından sezilir ve Azize'nin intiharıyla zaten zor olan durum iyice çıkmaza girer.

Olayların bir kısmı Zeyno'nun babasına okutturmak için tuttuğu günlükten,bir kısmı intihar sonrası Hasan'la evlenip tedavi için Viyana'ya giden Azize'nin Zeyno'ya yazdığı mektuplardan naklediliyor.Nerdeyse olayın diğer kahramanlarının dilinden duyarız birazını da.Kitap aşk, dostluk, fedakarlık gibi kavramlar çevresinde dönüyor ama kitabın çekiciliği sadece bu güncel konulardan kaynaklanmıyor.Zeyno ile çizilen karakter yaşadığı aşkı,çektiği ıstırabı ,olaylara bakış açısını o kadar iyi anlatıyor ki çekilen bu kalp ağrılarının sadece roman için yazılmış olma ihtimaline inanamadım.Yazarının çektiği derin ruh sarsıntılarının izleri açık olarak ortaya saçılmışken anlatılanlara "Olur böyle şeyler " diye bakamadım.Yazıldığı döneme ,Zeyno'nun karakterine bakınca (1924) Zeyno'nun Halide Edip'e ne kadar ne kadar çok benzediğini düşünmeden edemedim.Kitabı elime aldığımda istediğim şey samimi bir aşk öyküsü okumaktı.Okudum ,ruhumu istediği şekilde doyurdum ama kitabın sayfaları arasında gezinirken tahminimden daha fazla sarsıldım.Handan'ı da beğenmiştim ama Kalp Ağrısı'nı başka türlü bir hisle sevdim.
***Yakında diziside ekranlara gelecekmiş bu kitabın...İlk bölümünü seyretmeyi düşünüyorum , sonrasına dizinin absürtlük oranına göre karar vereceğim.
Özgür Yayınları /285 sayfa

18 Şubat 2010 Perşembe

BİRKAÇ KİTAP BİRDEN...


Okuduğum herhangi bir metinde önüme ansızın çıkan kitap ve yazar adları beni inanılmaz derecede kışkırtır.Onları bir kenara not alırım ,kitap satış sitelerindeki sanal hafızalara kaydederim,daha okumadan ne olduklarına dair bilgi edinmeye çalışırım.Kitap okumayı seven, okudukları hakkında notlar tutan , çoğu zaman yazma hızı okuma hızının yanından bile geçmeyen ,sadece kitabın içindekilere değil kitabın sayfalarına,kapaklarına,içine düşülen notlara doyasıya aşık,kitaplara olan açgözlülüğünü doyuramayan (doyurmakta istemeyen:) bana ; her yeni kitap isminin nasıl bir azap yarattığını anlayabilen var mı acaba?Merak ettiğim ama alamadığım,aldığım ama okuyamadığım her kitabın açgözlülüğümü doyurmak yerine onu daha da büyüttüğünden ve büyümenin bende yarattığı acizlik hissinden haberi olan var mı? Sırf bu sebeple bazı yazarlara bulaşmadığımı biliyor muydunuz peki?Artık biliyorsunuz çünkü o yazarlardan biri hayatıma girdi ve ben daha ilk kitaının yarısına anca gelmişken işin içinden çıkamamaya başladım.SELİM İLERİ çekindiğim yazarlardandı...Sadece Radikal Kitap'taki yazılarını okumak bile bende tarifi imkansız bir kıskançlık yaratırken kitaplarını nasıl okuyabilirdim ki...

Herşey, son zamanlarda elime aldığım kitapların istediğim şeyi bana vermediklerini hissetmemle başladı.Aslında istediğim şey o kadar da zor değildi...Son zamanlarda içimi saran kasvetten uzaklaşabilmek için aşka dair birşeyler okumak istiyordum.Kırılganda olsa aşk,azapta çektirse aşk,gülümsettirsede aşk,hülyalara daldırsada aşk,ağlatsa aşk...Bozkırkurdu kapağının açıldığıyla kaldı.Eşimin hediye ettiği Boleyn'in Mirası 150. sayfadan ileri gidemedi.Saray Gezisi zaten her gece okunduğundan seyri bozulmadan usul usul devam etti.Kitap raflarına bakıp bakıp durdum sürekli.Elif imdadıma yetişti.Halide Edip Adıvar'ın KALP AĞRISI'nı tutuşturdu elime "Senin istediğin kitap bu " diye. Kalp Ağrısı tam anlamıyla taşı gediğine koydu ama asıl bahsetmek istediğim kitabın tamamı değil ...Sadece arka kapaktaki yazı...Bu yazı Selim İleri tarafından kaleme alınmıştı ve kitap hakkında hissettiklerimi o kadar net açıklıyordu ki daha fazla engelleyemedim Selim İleri okumayı...


Hemen kütüphaneye gittim ,varolan kitaplarından adı en çok hoşuma gideni aldım,okumaya başladım."KAR YAĞIYOR HAYATIMA 'nın anı kitabı olduğunu ,çoğunluğu edebiyatçılardan oluşan 24 kişiden bahsettiğini nerden bilebilirdim.Kalp ağrısı'nın arka kapağındaki yazının tamamının bu kitapta olduğunu da hiçbir kuş fısıldamadı kulağıma...Bu rastlantıyla iyice gemi azıya alan bendeniz okumaya başladığımdan beri kağıt -kalem elimde not alıp duruyorum adı geçen kitapları...Bu not almaların bana gösterdiği en önemli şey, iyi bir okuyucu(kendi kriterlerime göre) olmak istiyorsam iyi bir okuma planı yapmalıyım ,yoksa bilmem kaç tane kitap okumak beni istediğim yere getirmeyecek...Sonu nereye varacak ,içimdeki uçurumu daha ne kadar büyütecek bu kitaplar bilmiyorum.Bildiğim tek şey bu aralar kar yağan hayatıma mola verip soluk bile almadan kitap okumak istediğim....

11 Şubat 2010 Perşembe

BİR KEDİ,BİR ADAM,BİR ÖLÜM (Zülfü Lİveneli)



"Yanardağlar taşları, ihtilaller de insanları fırlatır."
Victor Hugo'nun "Deniz İşçileri" kitabından alınan bu sözle başlıyor kitap.Zülfü Livaneli'nin en çok okumak istediğim kitabıydı "Bir kedi,bir adam ,bir ölüm"...Bir tv programında izlerken Livaneli'yi yabancılığın nasıl birşey olduğunu anlatmak için kendisinin başından geçen bir olayı anlatıyordu.Dilini bilmediği bir insanla anlaşma(ma)nın traji-komik hikayesi beni çok etkilemişti ve bu olayın anlatıldığı kitabın ismini o amnadan yazmıştım aklıma..Sonunda kütüphanede buldum kitabı ve hemen okumaya başladım.

Sami Baran 'ın başından geçen trajik bir olay, yolunu İsveç'e düşürmüştür ve bu ülkeden siyasi mültecilik hakkı talep etmiştir.Kendisi gibi mülteci olan bir arkadaşı Sami'nin hikayesini roman haline getirmek ister.Sami buna izin verir ama roman basılmadan önce okumak şartıyla...Kitap bitipte Sami okuyunca kitapta yanlış olmadığını fakat eksiklikler olduğunu fark eder ve başlar her bölümün sonuna notlar eklemeye..Bir süre sonra bu notlar öyle bir hal alır ki 2. bir kitap ortaya çıkar..Bunun üzerine kitap bir bölüm yazarın anlattığı sonrada Sami'nin ekledikleri olmak üzere 2 anlatıcılı olarak basılır.Kitabın en zevkli kısmıda öykünün iki kişinin ağzından anlatılması bence...

Kitabın ilk 100 sayfasında daha çok Sami Baran'ınkişisel hikayesine tanıklık ediyoruz ve 104. sayfada hayatını karartan olayı öğreniyoruz.Kitabın bundan sonrasını başka bir kitap olarak okudum ben çünkü Filiz'in başına gelen olay beni çok etkiledi...Kitabın ilk yüz sayfasında geçmişe ait birşeyler varken ikinci yüz sayfada olay kitabın yazıldığı zamana kayıyor ve farklı ülkelerden gelip İsveç'te siyasi mülteci olarak yaşayan insanlardan bahsediyor.İlk yarıda olayların etkisi altında kalırken,ikinci yarıda kişilerin etkisinden kurtulamıyorsunuz.Farklı hayatlar,ilginç hayat hikayeleri bir solukta okunuyor.Tabi bu kişiler anlatılırken olay Sami'den kopmuyor çünkü Sami'nin psikolojik sorunlarından dolayı yattığı hastane karşılaştığı kişi tüm mülteciler için geçmişi temize çekme umudu olarak beliriyor.

İnsanlara ve farklı hayatlara dair yazılmış çok hoş bir kitap bence...İdeallerin, güvenin , huzurun, nefretin,geçmişten öç almanın yan yana anlatıldığı sürekliyici bir kurgusu var.Güzelim kitap kapağıda cabası:) 2001 Yunus Nadi Roman Ödülünü boşu boşuna almamış bence...Farklı hayatlara bakmak isteyenler için zevkli bir okuma önerisi kesinlikle...

***Başımdan geçenleri,benden daha ilginç buluyor.içimdeki derin ve köklü karanlığın farkında bile değil.çünkü insanları konularak tanıyamazsınız.Konuşmak ,canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı.Dil,yalan söylüyor,ıolanları çarpıtıyor,insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor.Bu yüzden insanlaı dinlemek,onları anlamak için yeterli değil.(24)

***Ben ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım ama artık kesin kararım,bir kediye dönüşmekti.Artık hayatımda bir köpek gibi yaltaklanmalara,bağlanmalara,başkalarını kendime bağlama çabalarına,başımı okşatmaya,sevgi ve sıcaklık ihtiyacı içinde insanların bacaklarına sürünmeye,kuyruğumla birlikte tüy kıçımıda sallayarak sevimli görünme gayretine hiç yer yoktu.........Oysa şimdi bir kediyim ben:Uzak,denetimli,soğukkanlı ve güçlü bir kedi.Eski Mısır'da Beni Hassan'da yapılmış üçyüzbin kedi mumyasından biriyim:Onlar kadar soğuk,onlar kadar güçlü ve mağrur. (26-27)

***O dönemde henüz Tarkovski'yi bilmiyordum ama bana göre felsefe ile sinema arasında derin bağlar vardı.(67)

***Çok hoş bir insandır annem. Arkadaşları gibi o da her olayı mutfak zamanlamasına göre anlatır: "Tam fasulyemi ayıklayıp, soğanımı soymayı bitirmiştim, tencereye koyacaktım ki sokaktan bir gürültü geldiğini duydum." O sırada, iki kişinin ölümüyle biten bir trafik kazasından söz etmektedir ama sizin bunu anlamanız biraz zaman alır. "Sabah kalktım. Geceden ıslattığım barbunyayı süzeyim de kara suyu çıksın diye mutfağa gidiyordum ki, tam o sırada askerler bizim sokağa daldı." Annemin arkadaşları da böyle konuşur. Eminim insanığlunun aya ilk olarak ayak bastığı saniyeyi bile, tencerede soğan öldürmeyle birleştirerek anlatır bunlar. Ve yaptıkları yemekten birinci tekil kişi mülkiyetiyle söz açarlar: Etim, fasulyem, barbunyam, soğanım, pırasam, kıymam, böreğim.... (76)

***Karısına,"şiddetten nefret ediyorum ama ne yazık ki şiddeti durdurmak da şiddet kullanmayı gerektiriyor" dedi. (87)

***"Yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum" demişti."Ben biraz korkağum galiba." (89)

***Galiba aşk, utanç duyusunun ortadan kalkması demek. İki kişinin birbirine karşı hiçbir şeyden, hiçbir düzeysizlikten utanmaması demek.Filiz'le birbirimize öyle cümleler kullanıyorduk , öyle sözler söylüyorduk ki, bir üçüncü kişinin bunları duymasına dayanamazdık... (100)

***Yüzünün hep hüzünle gölgeli olduğunu fark etmiştim.Buna karşılık insanlarla konuşmasında müthiş bir enerji ve sevecenlik yüklüydü.Sanki hüznü kendisi içindi de iyiliği bütün insanlara yönelikti. (158)

***Herhalde mutluluk dedikleri bu olsa gerek:Biraz güvenlik,biraz can sıkıntısı . (221)






Remzi Kitabevi /221 sayfa
1. basım 2001 mart /9. basım 2001 eylül
Kapak Resmi :Gürbüz Doğan Ekşioğlu

10 Şubat 2010 Çarşamba

KAZANAN YALNIZDIR (Paulo Coelho)


O gün evden çıkarken kitap okuyabilme ihtimalimin olmayacağını varsayarak bitirmek üzere olduğum kitabı attım çantama.Son dakikada kuaföre gitmeye karar verince kitapsız kaldım.En az 2 saat hiç birşey yapmadan duramayacağıma kanaat getirince hemen daldım gözüme ilk takılan kırtasiyeye.Seçme şansımın çok olmadığı dükkandaki en cazip kitap Paulo Coelho'nun son kitabıydı.Kuaförde ve sonraki 2 gün boyunca okuduğum 130 sayfadan hiç ama hiç zevk almayınca bıraktım "Kazanan Yalnızdır" ı...O kadar tanıdık buldum ki yazdıklarını cümleler beynime yer etmeden uçup gitti.Moda ve sinema dünyasını kullanarak insanın ruhsal boyutuna dair birşeyler söylemeye çalışmış ama bu sefer bence hiç mi hiç olmamışl...Sanırım sayfa sayısını fazla tutmak için biraz fazla kasmış.Ben yazarların belli yazma kapasiteleri olduğuna inanırım. Paulo Coelho'nunki geçmiş yapıtlarını referans alarak 250-280 arasında bence...Ama ortaya 400 sayfaya yakın birşey çıkarmaya çalışınca sonuç aynen bu kitaptaki gibi hüsran oluyor.Kitap o kadar uzak kaldıki bana 1 sayfa sonrasında güzel birşeyler olabilacağine dair umut bile bırakmadı .Kazanan yalnızdır benim güzel vakit geçirme hevesimi kıran bir kitap olarak kalacak hep aklımda.Belki sonuna kadar okumayı başarıp beğenen çıkar.Beni izleyenlerden isteyen olursa yanına ufak bir süpriz ekleyerek gönderebilirim haberiniz ola:)