17 Haziran 2009 Çarşamba

BEYOĞLU RAPSODİSİ (Ahmet Ümit)


"Yazgıya inanmam,ama olaylar bu düşüncemin yanlışlığını kanıtlamak istercesine ardı ardına sıralanmaya başladığında,bunları kurgulayan birir mi var,diye endişelenmekten de kendimi alamam." diye başlayan bir kitap elinizdeyse ve yazarı da Ahmet Ümit se heyecanlı birşeylere hazırlamaz mısınız kendinizi?Bende öyle yaptım ama uzun bir süre heyecanlanacağım anı beklemekle kalakaldım.Garip bir durum değil mi?Kütüphaneden aldığım kitabı okumam belkide bu yüzden uzun sürdü.


Kitabın ana karakterleri Selim,Nihat ve Kenan'ın arkadaşlıkları yatılı olarak okudukları Galatasaray Lisesinden beri devam ediyor.birbirinin zıttı ama tamamlayıcı kişiliklere sahip bu arkadaşlar herbiri farklı bir hayat sergilesede sık sık görüşmeyi ve çoğu şeyi birlikte yapmayı ihmal etmiyorlar.grubun en pısırığı olan NİHAT okul zamanındaki takipçi kişiliğini yaşamı boyunca devam ettirmiştir.Farklı işler denemiş sonunda bir sahaf açmış,şair karısı Melek'in gölgesinde kızı Dize ile bata çıka bir yaşam sürmektedir.KENAN hiç evlenmemiş,yakışıklı bir zamparadır.Grubun liderliğini üstlenmiştir,hayal gücü ve hayatı yaşama konusundaki fikirleri herkesin hayranlığını toplamaktadır.Hukuk okumasına rağmen babasının mesleği olan sigortacılığı devam ettirmiş ve kendine uğraş olarak fotoğrafçılığı seçmiştir.SELİM grubun en mantıklısı,en sağlam öngörüde bulunanıdır.Karısı Gülriz ve Down sedromlu oğlu Burç'la örnek bir aile hayatı sergilemektedir.Mimarlık okumasına,Beyoğlu tarihine ve yapılarına delicesine tutkun olmasına rağmen babasının geliştirdiği tekstil işine devam etmiş ve ailesinin ferdi kadar sevdiği Azya markasını yaratmıştır.


Bu 3 silahşörün hayatı Kenan'ın ilginç bir fotoğraf konusu bulmasıyla değişir.Kenan,Nihat'ın verdiği akılla cinayet mahallerinin fotoğraflarını çekecek ve kendini fotoğraf camiasına sanatçı olarak kabul ettirmeye çalışacaktır.Bu belalı işin içine sanat yönetmeni KATYA'nın da dahil olmasıyla işler biraz daha karışır.Ama asıl karışıklık Kenan'ın fotoğraf çekmeyi bırakıp birbiriyle ilintili olduğunu düşündüğü iki cinayeti çözmeye çalışmasıyla başlar.


Kitabın en kötü yanı buraya kadar anlattıklarımın kitabın yarısında anlatılıyor olması.Yani ilk 200 sayfa boyunca giriş bölümü okuyoruz.Karakterleri tanıyıp,mazilerine ilişkin bilgiler alıyoruz. Başkası tarafından yazılmış olsa normal kabul edilebilecek bu durum,heyecanına baştan hazırlanılan bir romanda beni biraz sıktı doğrusu.Kitabı devam ettirmemin en büyük nedeni Selim'in Beyoğlu mimarisi hakkında verdiği bilgilerin çekiciliği ve kitabın başlarında verilen bir bilgiye dayanarak tahmin ettiğim katilin doğru çıkıp çıkmayacağı merakıdır.Merak edenler için söyleyeyim tahminim doğru çıktı ama benimki olaylardan bağımsız bir tahmindi.Sadece küçük bir film hilesini kitaba uygulayıp tahmin ettim çünkü katili...Hani derler ya" Bir filmin başında eğer duvarda bir silah gösteriliyorsa,o silah eninde sonunda patlar." diye...İşte benim tahminim de bu teze dayanıyordu ama sonuçta işe yaradı:)


Kitaba dönecek olursak,beklenti düzeyi ayarlanıp okunursa kesinlikle keyifli bir kitap...Biraz kalın ama çok kafa karıştırıcı olmadığı için yaz günleri içinde ideal...Aile, dostluk,ölümsüzlük ve sanat hakkındaki beylik sözlerde kurguya yedirildiğinden insanı bunaltmadan düşündürüyor. Özellikle Beyoğlu'nda bir gezintiye çıkmak isteyenlere tavsiye olunur...


***Ne derlerse desinler,aşk,yaşamdaki en önemli duygu değildir.Aşk kaypak,sahte,kalıcılığı olmayan,tutarsız bir güdüdür. (syf.198)


***Alışkanlıklar,hırslar,bencillikler...Bu maddi bağlar,kör tutkular bizi tenimizden,aklımızdan, yüreğimizden,kursağımızdan yakalamış,sonu gelmez istekler,hiç doyurulamayacak açlıklarla ruhumuzu lAnetlemiştir.Belki ben, belki Kenan bu eskimiş binanın(Galata Mevlevianesinden bahsediyor) bu dilsiz bahçenin bize ne demek istediğini analayabilsek,bencilliğimizden soyunup, bugün ya da gelecekte adımızı sürdürmek adına hırsla yürüttüğümüz kavganın cenderesinden kurtularak,sessiz ağaçların,mezarlarda yatan ulu ölülerin,yani bu mekanın bir parçası olmak isteyeceğiz.Ama ne ben ne de Kenan,henüz alışkanlıklarımızı kirli bir gömlek gibi çıkarıp atabilecek olgunluğa erişemediğimiz için ömrümüzü,kendi hırsımızın bizden bağımsız olarak çizdiği bir daire içinde koşturarak tamamlayacağız...(syf.319)


***Hakikat bu caddede değildir.Hakikat,mağazaların vitrininde değildir.Hakikat,kadınların gözlerinde,dudaklarında,göğüslerinde,bacak aralarında değildir.Sinemaların koltuklarında, meyhane masalarında,içki kadehlerinde, sarhoş gözyaşlarında değildir.Hakikat evlerdedir. Evlerin mutfağında,banyosunda,oturma odasındadır.Hakikat halının altındadır,buzdolabının içindedir,yastığınızın köşesindedir,resminizin çerçevesindedir,kütüphanededir. Kütüphanedeki kitapların içindedir.Hakikatı bulmak için bakmak yetmez,görmek gerekir. Ey hakikatı arayanlar! Eve dönün,kütüphanenize tekrar bakın.Hakikatı anlatan o kitabı arayın.O kitabı bulana ne mutludur ki,hakikatın yanı sıra ölümsüzlüğün ışığıyla da aydınlanacaktır. (syf.353)
Doğan Kitap /384 sayfa
1. Baskı Eylül 2003
13. baskı Haziran 2004

6 yorum:

laleninbahcesi dedi ki...

Serapcım, ben hiç Ahmet Ümit okumadım desem. Ama Bab-ı Esrar'ı okumak istiyorum. Aşk ,ile aynı zaman diliminde yazıldılar ve ikisininde ilham kaynağı Mevlana. O yüzden belki onu okurum. Nedeni galiba , ben pek polisiye okumuyorum. Bir ara şu Davinci furyasında azcık gerilim azcık polisiye okuma arzumu körlettim:))

ruhdagı dedi ki...

Bizim evin Ahmet Ümit fanatiği Banu'dur. Ondan sebeplenip bütün Ahmet Ümit kitaplarını okumuş biri olarak, Beyoğlu Rapsodisi'ni sadece Beyoğlu'n da geçiyor olmasından dolayı illaki okurdum.

Lale Hn. Beyoğlu sevgisini bildiğimden, okumalı bence :)

Sevgiler.

cinar dedi ki...

Ahmet Ümit'in ilk okuduğum kitabıdır. Hatta benden önce eşime göndermiştim askere, okusun diye :) Ben ondan sonra okudum. çok da beğenmiştim.

SERAP dedi ki...

Lale ablacım,
Bab-ı Esrar'ı okumadım henüz ama yazarın diğer kitaplarına pek benzemediği hakkında yorumlar okudum.Ahmet Ümit'in polisiyesi Türkiye'yi anlattığından emin ol hoşuna gidecektir.Ama Ruhdağı'nın söylediği doğru,sırf Beyoğlu hakkındaki bilgilerden dolayı bile okunabilir...

SERAP dedi ki...

Ruh Dağı,
Sana içtenlikle katılıyorum,insanın eline kağıt kalemi alıp anlatılan yerleri yazıpta tek tek gezesi geliyor.Ben çok aralarındaki boşluktan haç şekli oluşturulan apartmanları merak ettim.Birde nefis yemekleri olduğunu iddaa ettiği mekanları:)

Çınar;
Favorim bu kitap olmasa da es geçilmeyeck olduğu konusunda hemfikiriz...

Sevgiyle....

marifetli genç dedi ki...

Size kesinlikle katılıyorum. Kitabı bir yerden sonra beyoğlunu, istanbulu anlattığı için okumaya devam ettim.
Daha önce İstanbul Hatırasını okuyup çok beğenmem bu kitabı okumamı sağlamıştı fakat aynı hazzı alamadım ben de .
Yazınız için çok teşekkürler