Tasvirlerinin derinliğinden ürktüğüm için Yaşar Kemal okumaya nedense bir türlü yanaşmadım.Selçuk Altun'un son kitabında adı geçince o kadar çok merak ettimki kütühaneye ilk gidişimde bu kitabı aradım.Şimdilerde olmayan çok eski bir basımı ve efsaneye çok yakışan Abidin Dino resimleriyle karşıladı beni kitap.Karlışadı ve içine çekip bırakmadı.Güzel bir atın Ağrı Dağı eteğindeki bir köyde yaşayan Ahmet'in kapısına dayanmasıyla başlar efsane.Yaşlı bilge ve kaval ustası Sofi bile akıl erdiremez bu işe fakat at kapıdan gitmemekte direnince atın Haktan yadigar olduğuna karar verirler.Aylar sonra atın Beyazıt Paşası Mahmut Han'a ait olduğunu öğrenirler ama iş işten geçmiştir.Geleneklere göre at Ahmet'in olmuştur.Mahmut Han en güzel atını bir dağlıya kaptırmayı hazmedemez ve tüm söylenenleri kulak arkası ederek atını geri ister.Tüm Ağrı Dağı insanları ata sahip çıkar ve göç etmek pahasına atı geri vermezler.Bu işe çok sinirlenen Paşa hileyle Ahmet'i saraya getirtir ve zindana kapatır.Paşa'nın kızlarından Gülbahar zindandaki Sofi'nin kavalını dinler ve Ağrı Dağının öfkesine hayran kalır.Zamanla Ahmet'e aşık olan Gülbahar sevdiğinin kellesi gitmesin diye çeşitli çareler arar.Demirci Hüso'dan,Kervan Şeyhinden çareler ister.Zindancı Memo'dan kardeşi Yusuf'tan yardımlar dilenir.Sonunda sevdiğinin başını kurtarır kurtarmasına da bu efsanenin sonu yinede hüzünle biter.
Adına layık bir aşk öyküsü gibi gözüksede bu efsanenin bence en büyük odak noktası gurur ve sadakattir.Atla başlayan şans,Gülbahar'la devam eden aşk,yörenin Paşa'ya ayaklanmasıyla devam eden gurur Ağrı Dağı'nın öfkesininde hikayesidir aynı zamanda. Sadakatin, emanetin, sevginin ne olduğuna dair kısa ama açık bir derstir günümüz insanına.İnsan psikolojisinin en anlaşılmaz duygularının efsane üzerinden dile getirilişidir.
***Şu insanlar,şu dünyada varoldukça herşeye akıl erdirecekler,kartalın uçuşuna,karıncanın yuvasına,ayın,günün doğuşuna,batışına,ölüme,kalıma,her şeye akıl sır erdirecekler.Karanlığa ,ışığa,her şeye her şeye akıl erdirecekler,tek insanoğluna güçleri yetmeyecek.Onun sırrına ulaşamayacaklar.(syf.12)
Hem insan hem de doğa anlatımlarındaki boğmayan,sıkmayan,aksine durup hayalinizde canladıracağınız kadar ayrıntıya yer veren betimlemeler kitabın her köşesine yerleştirilmiş.
***Güz aylarıydı,Ağrıdağı etekleri yangın yeriydi.Kırmızı,mor kayalıklar,ufak,çürük kepir taşları atlarının nalları altında sular gibi çağıldayarak aktı.(syf.20)
***"Ağrı Dağının doruğuna yakın bir yerlerde, güneybatı yamacında bir göl vardır, adına Küp Gölü derler. Bir harman yeri büyüklüğündedir göl. Som mavi bir sudur. Kuyu gibi. Kırmızı, keskin ışıltılı kayalıkların dibindedir. Her yıl bahar gözünü açar açmaz Ağrı Dağının tekmil çobanları gölün kıyısına gelirler, güneş damgalı kepeneklerini bakır toprağın üzerinde serip gölün kıyısında sıralanırlar, kavallarını çıkarıp doğan günle birlikte "Ağrı Dağının Öfkesi" ni gün batımına kadar birlikte çalarlar. Ağrı Dağı çobanları güzel kara kederli gözlüdürler. Uzun çok güzel parmakları vardır. Bazısının gür, altın sakalları dalgalanır. Küçücük bir ak kuş çobanlar kaval çaldırkları sürece üstlerinde döner durur. Gün kavuşunca çobanlar karanlığa karışıp giderler. Ve tam bu sırada da tede dönüp duran ak kuş gölün üstüne süzülüp iner, kanadını suyun som mavisine daldırır, sonra o da çobanlarla birlikte, karanlığa karışır. Kanadın değdiği yerde göl incecikten dalgalanır, ince dalgalar genişleyerek gelir, bakır kıyılara vururlar. Sonra, iri bir atın gölgesi gölün üstüne düşer, süzülür gider."(kitabın bir çok sayfasında tekrarlanan pragraf)
***Ahmet'in sarışın,kıvır kıvır,altın sarısı,pırıltılı sakalı uzundu,dalga dalgaydı.Kirpikleri,iri,duru mavi gözlerine bir kederli özlemi katıyordu.Uzun boyluydu Ahmet.Uzun ince yüzü yaralı bir karacanın acılı yüzünü ansıtıyordu.Bütün insanların kederi,özlemi,tutkusu gelmişte bu yüzde birikmiş.Bir düşte bir büyüdeydi Ahmet.Görenin kanını kaynatan,uzak,bilinmez bir dünyanın ateşine alıp götüren bir tadı vardı duruşunun,bakışının...(syf.35)
Benim okuduğum kitapta çok güzel Abidin Dino çizimleri vardı.Umarım yeni basımlarında da bu çizimlere yer verilmiştir zira bendeki basımı bulabileceğinizi sanmıyorum.İşte onlardan birkaçı:
Mahmut Hanın sarayının görünüşüdür.
Ahmedin:"Ne yapalım at benim kısmetimdir."dediği yerdir.
Gülbaharın kardeşi Yusufa gidip herşeyi anlatığıdır.
Demirci Hüsonun demir döğdüğüdür.
Gülbaharla Ahmedin aralarında yalın kılıç hiç konuşmadan yattıklarıdır.
Her yıl bahar çiçeğe durduğunda ak kuşun Küp gölüne gelip kanadını som maviye batırdığıdır.
Benim gibi hiç okumayanlar için Yaşar kemal'e iyi bir başlangıç,yazarı bilenler içinse kesinlikle atlanmaması gereken bir yapıt diye düşünüyorum.
Benim okuduğum basım:
Milliyet Yayın A.Ş yayınları
144 sayfa/Haziran 1978
Kapak resmi bulunan basım:
Yapı Kredi Yayınları
120 sayfa/Şubat 2008(15. Basım)
0 yorum:
Yorum Gönder