21 Ocak 2008 Pazartesi

FRANSIZ TEĞMENİN KADINI ( John Fowles )


Viktoryen döneminin kurallarıyla,tanımlarıyla dalga geçen;aşkın ve tutkunun boyutlarını olabildiğine zorlayan bir kitap bu.Konusundan önce anlatımıyla beni cezbetti.Yazarın konuya müdahalesi,kendini göstermesi,ayrıntılar için araya girmesi,romanın anlattığı dönemle yazıldığı dönemi karşılaştırması, dipnotlar kullanması çok hoşuma gitti.Bölüm başlarında Jane Austen'dan, Darwin’den, Marx’tan ve büyük Viktoryen şairlerden alıntılar yapması ise en sevdiğim ayrıntılardan biriydi.Kitabın birbirinden oldukça değişik iki sonucu var ama yazarında dediği gibi okuyucu sonuncu sonucu daha çok sahipleniyor galiba.


Fransız Teğmenin Kadını’nın esin kaynağı Fowles’un rüyasında gördüğü, rıhtımdan denize doğru bakan bir kadınmış. Romanın olayları büyük ölçüde 1860’larda, Lyme da geçiyor. Darwin’in sıkı bir savunucusu olan Charles Smithson bir Fransız teğmeninin yüzüstü bırakarak gittiğine inanılan akıllı ve farklı mürebbiye Sarah Woodruff’a aşık olur. Fransız teğmenle yaşadığı aşk macerası yüzünden, Sarah toplumdan soyutlanmıştır. Charles’ın hayatındaki asıl kadın ise döneminin kurallarına uygun yaşamayı seçen,düşünce ve tutku düzeyide sadece buna elveren nişanlısı Ernestina Freeman’dır. Charles çeşitli rastlantılar ve kendi yarattığı olanaklar sonucu karşılaştığı Sarah'a aşık olur ve onun tutku girdabında kafası karışarak savrulmaya başlar.Sarah'ın yardıma muhtaç,esrarlı,hüznü kendine yakıştıran hali;Charles’ın yaşadığı dönem ve duyguları arasında kalışı,beyninin içindekilerin sürekli değişmesi;Sarah ve Charles arasında geçen diyaloglar;yazarın zengin betimlemeleri;uşak Sam ve Mary'in kendi mutlulukları için olaylara müdahale etmesi;konuyu basit bir zengin erkek-fakir kadın aşkı boylamından alıp başka bir yere taşımaya yetiyor.


Kitabı öğretmen bir arkadaşımdan ödünç alarak okudum.Kendi kütüphaneme eklemeyi ve yazarın diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum.Bu arada yazarla tanışmamı sağlayan Ludmilla'ya teşekkür etmeden geçemeyeceğim.

Aklımda yereden o kadar çok satır varki,içlerinden birkaçını paylaşmak haksızlık etmeye benziyor:(


***"MaltHus'u okudun mu?Charles hayır anlamında başını salladı."Ona göre Homo sapiens'in trajedisi,yaşama şansı en az olanların çok fazla üremeleridir.Yani evlilik için yaratılmadığını söyleme,oğlum.O kıza aşık olduğun için de kendini suçlama.O Fransız denizcinin neden kaçtığını biliyorum sanırım.İnsanın o gözlerde boğulabileceğini anlamıştı."

*** ......uğraştı,uğraştı.Ama birden Catallus'u hatırladı:"Seni ne zaman görsem sesim kesiliyor,dilim tutuluyor,ince bir alev tüm gövdemi dolaşıyor,içimden fışkıran bir kükreme ve karanlık gözlerimi dağlıyor."Catullus'un Sappho çevirisi;Avrupa tıbbında aşk denen hastalığın en iyi tanımı budur hala"


***"Hayat, gizemli kurallar ve gizemli seçimler nehri, ıssız bir kıyı boyunca akıyordu; diğer ıssız kıyı boyundaysa Charles şimdi yürümeye başlamıştı, kendi cesedinin taşındığı bir cenaze arabasının ardından yürüyen bir adam gibi. Mutlak bir intihara doğru mu yürümektedir? Sanmam; çünkü, sonunda kendinde bir inanç zerreciği bulmuştur, üzerinde bir şeyler inşa edebileceği gerçek bir benzersizlik...hayatın bir simge olmadığını, tek bir bilmece ve onu bilememekten ibaret olmadığını, tek bir yüzü olmadığını ve zarlar bir kere kötü gelmişse hemen bırakılamayacağını anlamaya başlamıştı...."

2 yorum:

Ludmilla dedi ki...

Aa ne güzel, çok sevindim Fowles'u ve kendimi aynı postta görünce :)

Ben de Orhan Pamuk'a teşekkür etmeliyim, "Fransız Teğmenin Kadını yalnız bu yüzyıl yazılmış en iyi tarihi romanlardan biri değil, hayatta okuduğum en esrarlı ve mantıklı aşk romanı da... Okuyun..." yazmasaydı arka kapakta, Fowles'la tanışmam başka bahara kalırdı :)Bu kitabın ardından Koleksiyoncu'yu okumanızı şiddetle tavsiye ederim :)

kara kitap dedi ki...

bu kitabı ben de okumuştum.ama çok sıkıntılı bir dönemimdi.o yüzden kitaba dair hiçbirşey hatırlamıyorum.hatırladığım tek şey kapağı.iskelede durmuş,rüzgarda saçları savrulan bir kadın vardı kapağında.