16 Ocak 2009 Cuma

KAVİM / Ahmet Ümit


Küçükken, bazı geceler gözlerimi kapatınca kaleydoskop görüntüleri üşüşürdü beynime. Gözümün önündeki rengarenk noktacıklar çizgiler oluşturur,daireler çizer,çiçeklere özenirlerdi.Bazı geceler ise hiçbir yerde görmediğim ,yüzleri iğrenç,korkutucu canavarlar peydah olurdu gözkapaklarımın içine.Açardım gözlerimi korkuyla,bu seferde cama vuran gölgeler,tahta tavandaki siyah noktalar ,bahçedeki zerdali ağacına tüneyen kuşların hışırtısı alırdı aklımı başımdan.Genelde korkak biri olmamama rağmen geceleri anlatılan mezarlık hikayelerinden,geç saatlerde yayınlanan korku filmlerinden,kitaplardaki cinayetlerden oldum olası korkmuşumdur. Belkide bu yüzdendir polisiyeye hiç yaklaşmamam,çoğunluğun heyecanla seyrettiği kanlı, canavarlı, testereli filmleri seyretmemem.Hala korkuyorum rüyalarıma girmelerinden.Tam bu takıntımdan kurtulmaya başlamışken,en azından polisiyeye ürkek adımlarla yaklaşmışken Kavim'in ilk sayfası beni şoka uğrattı.Gözümün önünde beliren Mor Gabriel beni yakalamasın diye kitabın kapağını hemen kapattım.Böyle anlatınca komik geliyor olabilir ama benim açımdan hiç komik değildi.Salondaki büfenin üstüne bıraktım kitabı,gelip geçerken gözüm takıldı,takılır takılmazda aklıma Mor Gabriel geldi.Kendi kendime söylendim,iyi yaptın serap bir çuval inciri berbat ettin falan diye sayıklamaya başaldım.Ama kızımı uyuttuktan sonraki bir saatte (21:00 suları falan) bunun saçma birşey olduğunu,kitaplardan korkacak yaşı geride bıraktığımı telkimleyerek kendime oturdum köşedeki koltuğa.İlk sayfayı atlayıp başladım okumaya.

İlk sayfalarda kitabın ana konusundan bağımsız bir olay anlatılıyor ama o olay benim kafamı allak bullak etmeye yetti.Tam kitabı yine bırakacaktım ki,hal ve duruşumdaki sıkıntıyı farkeden eşim "Ne o,korktun mu yoksa?" dedi.İçine doğdu herhalde ama ben hiç renk vermeden kahve alacağımı söyledim:)Gece saat 02:30'a kadarda koltuktan kalkmadım.Kaldığım yere ayracımı koydum ve yatağa gittim ama o koridoru nasıl geçtim bir bana sorun.Bu gece dedim Mor gabriel kesin rüyamda beni bağırtacak.Sabah kalktım,çektiğim deliksiz uykunun rahatlığından çok rüyamda Mor gabriel'i görmediğim için seviniyordum.Artık beni kimse tutamaz,getirin bütün polisiyeleri okuyacağım:)

Bu kadar yazı yazıp kitapla ilgili olarak sadece Mor Gabriel'den bahsetmem gerçekten büyük ayıp oldu.Başkomiser Nevzat'ın karşılaştığı ilginç seri cinayetleri anlatıyor kitap.Evinde ölü olarak bulunan Yusuf'un kalbindeki haç saplı bıçak ve masanın üzerinde açık durup bazı satırları kanla çizilmiş yeni ahit cinayetin oldukça ilginç olduğunun kanıtı zaten.Nevzat ve ekibindeki Ali ile Zeynep cinayetlerle ilgili çok iyi ipuçları yakalarken yeni cinayetler işleniyor.Araya eski mafya babalarından birinin kızı,Nevzat'ın uzatmalı sevgilisi,kendini Aziz Pavlus zanneden bir antikacı,Hristiyanlık ve sanat üzerine eğitim almış süryani kökenli genç Can,Emniyet amiri Cengiz ve kısacık rolleri olan bir sürü aktörün girmesiyle olaylar arapsaçına dönüyor. Süryanilik,Hristiyanlığın başlangıcı,terörle mücadele konusunda kullanılan yöntemler,devletin derinliklerindeki yanlış tabanlı oluşumlara,yaşamın anlamına dair kısa kısa notlar var kitapta.Aralara serpiştirilmiş aşk kırıntılarıda abartılmadığı için romanı cıvıtmamış bence.

Konuyla ilgili daha fazla bilgi vermek istemiyorum çünkü her bölümde biraz daha heyecanlanılan bir kitap.Sis ve Gece'yi okumadan filmini seyrettiğimden bahsetmiştim. Oradaki başrolü Uğur Polat oynadığından olsa gerek(ki isimleri bile farklı) ben kitabı okurken Komiser Nevzat'ın yerinde hep onu gördüm.Yakıştı da:)Zaten olaylar heyecanlı bir film tadında akıp gidiyor.

Kitapla ilgili kendim içinde küçük bir not düşmem gerek aslında. Bu kitap benim karafaki hastalığımı depreştirip,uskumru dolmasını öğrenmemi sağladı ve Tatavla'da bir tur atma isteği uyandırdı:)

Kitapla ilgili naçizane notlarımı burada bititirken :)bu kitabı okumadıysa Evvelzamaniçinde'ye tavsiye ediyorum.Ahmet Ümit okumaya devam.....

***"Mesela onu ne kadar tanıyorsunuz?"Meryem başını iki yana sallıyor."Kimse kimseyi tanıyamaz.Tanıdığımızı sanırız.Tanıdığımız kadarına inanırız.Eğer gerçekten tanısak bırakın aşkı filan,kimse kimseyle arkadaş bile olamaz.(syf.52)
***Gerçekler her zaman güzel olmayabilir.Bazen ne kadar az şey bilirsen,o kadar iyidir.(syf.53)

***Evgenia o zamanlar çok gençmiş,hayatı aşktan ibaret sanıyormuş.Birini sevdi mi gülümsemesini, bedenini,ruhunu öylece bırakır ona,birini sevdi mi sonuna kadar inanır.(syf.69)

***"Sen okumuş çocuksun Can, bilirsin" diyorum."Şu dünyada iki tür insan vardır.Gördüğüne inannalarla,gördükleriyle yetinmeyip gerçeği arayanlar.İkinci türden insanlar,duyduklarıyla,gördükleriyle yetinmezler,gerçeği bulmak için hep yeni deliller ararlar.Kendi inançlarını,kendi düşüncelerini,kendi dünyalarını yıkmak pahsına da olsa,korkunç da olsa olayların perdelediği gerçeği bulmaya çalışırlar.
Gördüğüne inanan türden insanlara gelince,onlar hayata,olaylara bakarken gerçeği değil,inandıklarını doğrulayacak delilleri ararlar.Yaşananların içinden kafalarındaki düşünceyi onaylayacak olanları cımbızla çekip alırlar.Çünkü başka türlüsüne inanmak onların inançlarını,düşünce tarzlarını,dünyalarını yıkacaktır.Dünyalarının yıkılmasını göze alamazlar.Bütün o cesur havalarına rağmen,aslında içlerinde büyük bir korku vardır.Onları yönlendirende bu korkudur işte.Korktukları için hata yaparlar."(syf.151)

***"Çok param olsa bir çiçekçi dükkanı açar,gelene geçene bedava dağıtırdım." demiştim."Hiç değilse yaptığım iş insanları mutlu eder."İnce uzun parmaklarıyla çeneme dokunmuş:"Olmaz be nevzat."demişti."İnsanları mutlu etmek için çiçek vermek yetmez,onların ihtiyacı olan şeyi vereceksin.O da çok zor çünkü kimin neye ihtiyacı olduğunu bilemezsin.İnsanlar çoğu zaman kendileri bile bilmiyor neye ihtiyaçları olduğunu."(syf.298)
***Her şey yolunda giderken gözlerim görülmemesi gereken şeyi gördü;yalnız,yabancılaşmış ve mutsuz insanı...Türkiye'ye bu yüzden döndüm;umudun Batı'da olmadığını anladığım için...(syf.304)

***Kütüphanenin ahşap kapısından içeri girince,yıllardır duymadığım bir koku karşılıyor bizi. Kağıtlar ile mürekkebin,karton ile tutkalın,ahşap ile tozun buluşmasından,hepsinin yıllanmasından oluşan bir koku.Babam medeniyetin kokusu derdi buna.Sadece kütüphanelerde duyabileceğiniz bir koku.(syf.357)

382 sayfa/Doğan Kitap
1.Baskı mart 2006
15. Baskı Ekim 2006

15 yorum:

Nazpek dedi ki...

günaydın
kitabı 2006 yazında okumuştum üstelik bir taraftanda taşınıyorduk küçük molalarda bile hemen elime alıyordum gerçekten güzel ve sürükleyici bir kitap sadece korkan sen değilsin eşimde evde yalnızken okumaya başlamışdı ve birkaç sayfadan sonra hemen yanımıza koştuğunu hatırladım.

cinar dedi ki...

:) bir kitabı daha böyle habersiz aynı zamanda okumuştuk ya hatırlıyor musun? :) tesadüfün böylesi. Ahmet Ümit'i seviyorum ben de. Bu kitabını da yeni bitirdim ve çok beğendim.
Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Serapcim bende 2007'in yazında okumustum bu kitabı. Kardeşimin tavsiyesi üzerine. Cok severek ve begenerek okumustum, ürktüğüm satırlar da olmadı değil tabii :)))

ELİF dedi ki...

yıne sevdıgın cümlelerın altını çizmişsin..
çizdıklerınde çok güzel cümleler ama...ben en çok bunu sevdım...

Çok param olsa bir çiçekçi dükkanı açar,gelene geçene bedava dağıtırdım." demiştim."Hiç değilse yaptığım iş insanları mutlu eder."İnce uzun parmaklarıyla çeneme dokunmuş:"Olmaz be nevzat."demişti."İnsanları mutlu etmek için çiçek vermek yetmez,onların ihtiyacı olan şeyi vereceksin.O da çok zor çünkü kimin neye ihtiyacı olduğunu bilemezsin.İnsanlar çoğu zaman kendileri bile bilmiyor neye ihtiyaçları olduğunu."(syf.298)

çok dogru bır söz..bazen bılmek lazım aslında...

Büşra dedi ki...

ben komiser nevzatın yerine birini koyacak olsam bu uğur yücel olurdu sanırım, uğur polat bana pek bi beyefendi ve fazla ince bi tip gibi gelir nedense.
sis ve geceyi izlemedim ama onu belirteyim.
*
Ben de çok severek okumuştum kavimi, polisiyenin aynı zamanda edebi olabileni hoş oluyor gerçekten.
*
vesselam

kaldırımçocukları dedi ki...

kitabı çok merak ettim... yazıyı okurken çok güldüm =)

UygarRadikal dedi ki...

Bende bir yıl kadar önce okumuştum kitabı. Zaten Ahmet Ümit'in bütün kitaplarını severim. Son olarak da "Bab-ı Esrar"ı okudum. Tavsiye ederim.

Selamlar

SERAP dedi ki...

Nazpek;
Ahmet Ümit çok eleştiriliyor ama bir söz vardır:"Tek başına koştuğun her yarışta birincisin."Sanırım büyük bir boşluğu tek başına doldurduğu için oldukça seveni var.Bu arada eşine selamlar,tek korkanın ben olmadığımı bilmek beni rahatlattı:)

Çınarcım;
Bende severim böyle tesadüfleri.En çok yeniden yazılarını okuyabilecek olmamıza sevindim.Bu kadar arayı açma lütfen:)

Kitap Kurdu;
Benimki ürkmekten biraz fazlası oldu sanırım:)

SERAP dedi ki...

Elif'im;
Yanımdan kalkar kalkmaz oturdum pc'nin başına...Gerçekten çok zor insanları mutlu etmek.Helede kendimizi bile edemezken...Ama birisi kitapçı açsa da bedavadan dağıtsa ben çok mutlu olurdum:)

Uragan;
Yorumunu okuduğumdan beri düşünüyorum,en sonunda araştırıp buldum.Uğur Yücel daha önce Komiser Nevzat Olarak bir dizide oynamış zaten(karanlığa koşanlar)Ben anımsıyorum ama seyretmedim.Ve o dizide Ahmet Ümit'in bir öyküsünden senaryolaştırılmış:)Nerden nereye değil mi?Uğur Yücel'in hakkını yiyemem, kesinlikle çok güzel oynardı.Dediğim gibi "Sis ve Gece"nin etkisinde kaldığım kesin ama ben yeni hikayelerdede Uğur Polat'tan yanayım:)Yaşı ve ataklığı daha uygun sanki:)En kısa zamanda "Sis ve Gece"seyret,hatta önce oku,sonra seyret :)

SERAP dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SERAP dedi ki...

Kaldırımçoçukları;
Aşk olsun ya:)Sen önce bir kitabı oku,ondan sonra bir daha konuşalım:)

Uygarradikal;
Kesinlikle aklımda Bab-ı Esrar'da ama önce birkaç kitabını daha okumak istiyorum.Sanırım kaşla göz arasında külliyatını tamamlayacağım Ahmet Ümit'in:)

Büşra dedi ki...

ben seyretmiştim o diziyi ve çok iyi bir polisiyeydi, uğur yücel'in en aklımda kalan karakterlerinden biridir nevzat komiser, belki ondan yakıştırdım kitaptaki komser nevzata :)

asli koyuncuoğlu dedi ki...

Kitabın ilk sahnesi beni de biraz ürkütmüştü ama sonra okudukça o duygu kayboldu ve zevk almaya başladım.Yazarın okuduğum ilk kitabıydı.Birazcık Da Vinci Şifresini çağrıştırmıştı bana

SERAP dedi ki...

Dinsel motiflerin kullanımı açısından banada aynı kitabı çağrıştırdı Aslı...Ama yalan yok Da Vinci'nin Şifresinden daha çok etkilenmiştim.Şimdi Ahmet Ümit'in Beyoğlu Rapsodisi'ni aldım kütüphaneden.Bakalım o nasıl bir etki yaratacak?

Unknown dedi ki...

bu ktbn ana fikriii neee