9 Ağustos 2008 Cumartesi

LEYLA'NIN EVİ (Ömer Zülfü Livaneli)


Ne zamandır kitaplarımı anlatamadığımı yazmak bile istemiyorum.Şükür ki bu yazma kabızlığı okumamaktan değil,fiziksel şartların yetersizliğinden ileri geliyor,malumunuz çadır hikayesi...Bu sabah İstanbul'dan döndüm,havanın kötü olmasını fırsat bilip eve attım kendimi.Kardeşim ve kızımla yaptığım ufak gezintiden sonra hazır onlar çizgi film seyretmeye dalmışken,bende bilgisayara yakınlaşayım dedim.Önceliğide çarşamba günü Bostancı otobüsünde yanıma oturan İstanbul hanımefendisinin hatrına"Leyla'nın Evi"ne verdim.

Abdullah Avni Paşa'dan kalan Bosnalı yalısında başlıyor hikaye,daha doğrusu önünde. Dedesinden kalan yalının müştemilat kısmında otururken,yalının yeni sahipleri Ömer -Necla Cevheroğlu tarafından uyduruk bir doktor raporu alınarak tapulu evinden çıkartılan Leyla o evin önünde beklemekte,hatta polis zoruyla kaldırılmaya çalışılmakta.Leyla bir eski zaman hanımefendisi,yalıdan çıkmadan büyümüş,kibar,kendi kendine yetmeyi öğrenmiş yalnız bir kadın...Eski komşu çocuklarından olan Yusuf,bu konuyu haber yapmak için gelince kaderine boyun eğip onunla hiç bilmediği bir semte,Cihangir'e gitmek zorunda kalır.Yusuf'un sevgilisi Hip-hop şarkıcısı Roxy tarafından küçümsenen,hiç hoş karşılanmayan kadına bir süre sonra eve gelen herkes hayranlık,saygı duymaya başlar.Roxy,gerçek adı olan Rukiye'den,Almanya'da yaptığı seks fotomodelliğinden,nefret ettiği ailesinden,uymak istemediği tüm toplumsal kurallardan kaçarken karşılaşır Yusuf'la...Roxy,Yusuf ve Leyla aynı evde yaşama(ma)nın yollarını düşünürken bu sefer Ali Yekta Bey girer romana.Bu kibar bey,Bosnalı yalısının yeni sahibi zengin bankacı Ömer Bey'in,uşaklık yapan babasıdır.Ve oğluna verdiği emeklerin karşılığı olarak yalıdaki en güzel odayı kendisine ayırmıştır,tabiki gelini Necla'nın kendisi için yaptığı planlardan habersizdir.

Roxy'nin Leyla'ya karşı olan tutumundaki yumuşama,Ali Yekta Bey'in Leyla ile karşılaşması, Yusuf'un annesinin geçirdiği evrimsel değişiklik!,Yusuf'un yardımını istediği milletvekili akrabası ile olan ilişkisi,Ömer Cevheroğlu'nun babası ve karısı arasında kalışı ve galibi belirleyen asıl neden,Leyla'nın babası ile ilgili öğrendiği gerçekler,romanın içinde ayrı tat alanları yaratmakla kalmamış ,okurken çevrenizdeki olaylarıda düşündürtecek kadar gerçekçi saptamalar yakalamıştır.Bu olayların toplamının soncunda eldeki bir cinayettir. Kimin tarafından ve neden işlendiğini ancak kitabın sonlarında anlayacağınız bu cinayet, kitaptaki tüm karakterlerin hayatını etkiler.

Başlıca karakterleri olmasakta içinde hepimizin bulunduğu bir roman olmuş...Okunması kolay, düşünmesi zevkli,öğrenmesi anlamlı bilgilerle donatılmış satırlar.Satırlar zihninize üşüşürken, aynı hücum borusunu gözleriniz görüntüler için çalıyor.Büyük olasılıkla filme çekileceği varsayılarak düşünüldüğü için mi yoksa olayların bize çok yabancı olmamasıyla mı ilgili tam olarak anlamadım ama her ayrıntısıyla aklınızda kalan mekanlar,olaylar var kitapta.

Benim için dikkat çekici ayrıntılarından ilki, Cihangir semtinin hikayesi ve bir oğlu ikbal için yetiştiripte tam amaca ulaşacakken kaybetmenin acı duygusunu ortaklaşa omuzlayan Hürrem Sultan ile Ali Yekta Bey arasındaki benzerlik oldu. Nice anlamlar ve hatıralar yüklenmiş, aşağıdaki resme benzer olduğunu hayal ettiğim manolya ağacının kesilişini ve bunun Leyla tarafından farkedilmesi ise yüreğimi sarsan olaylardan biri oldu.İnsanın anılarının şahidi kabul ettiği nesnelerin kaybolmasının ne demek olduğunu bende çok yakında öğrendiğim içindir belkide manolya ağacından bu kadar etkilenmem.



En sevdiğim yazarlardan biri olan Nazan Bekiroğlu'nun tez konusu olan NigarHanım'a, Teğmen Robert Whitaker'in Handan'a yolladığı aşk kokan pusulalarında rastlamak ise beni hayli şaşırttı.Birde Thomass Man'ın romanı Büyülü Dağ'a bir yerde daha rastlarsan okumak farz olacak diye düşünüyorum... (Sanki sırada bekleyen onlarca kitap yokmuş gibi:)Mülkiyet ve mülkiyeti işgal konularıyla ilgili ise aşağıda kısa bir bölümünü ayrıntıladığım ilginç düşünceler var.Ve tarihi yargılayamamızın en büyük sebebinin bugünkü kafalarımızla,ona yaklaşmaya çalıştığımız olduğunu belirten konuşmalar...

Sıcak yaz gününde(en azından belki sizin oralar öyledir) sıkılmadan okuyabileceğiniz,konusu itibariyle herkesi içine çekebilecek yapıya sahip bir kitap Leyla'nın Evi.Benden kitabı alıp okumak isteyen 4 kişi şimdiden sırya girdi:)Hem belkide filmi çekilirse romanla film arasındaki ayrıma sizde şahit olursunuz..


***Sana hep söyledim.Para mühimdir ama her şey demek değildir.O parayı asaletle,yerli yerinde,bir beyefendi gibi kullanmayı bilmek ve girdiğin her yerde hürmet telkin etmek şarttır.(syf.46)

***Şairlerin söylediği gibi,"Paris güzel bir salon,Londra güzel bir park,Berlin güzel bir kışla ama İstanbul güzel bir şehir"di.(syf.56)

***Herşey öylesine olağan,sıradan ve normal ki!İnsanın uykusunu getirecek kadar doğal.(syf.75)

*** Köyde müslümanlık,ölenlerin cenaze namazını kılmak,yaşlıların camiye gitmesi,bayram namazında herkesin buluşması,mevlitlerde akide şekeri dağıtılması gibi hayatın alışılmış parçalarından biriydi.Tarhana çorbası kaynatmak ile elham okumak arasında çok da fazla bir fark göremeden yetişmişti Cemile.İkisi de,bu dünyaya gözünü açtığından beri yapılan ve kendisine öğretilen işlerdi.(syf.91)(Hayatımın içine yıldız kaymadan önceki döneme ait anılarıma ne kadar benziyor)

***Ayrıca cinsel uyumlarında çok önemli bir yan daha vardı.O da Yusuf'un sevişme boyunca Roxy! ye ve onun bedenine gösterdiği saygıydı...Bundan önce yatmış olduğu Alman ve Türk erkekler onu hırpalıyor,seyrediyor,neredeyse ona bir şişme kadın muamelesi yapıyorlardı. Çünkü artık genç erkekler sevişmeyi geleneksel yollardan değil,her yerde bulunabilen porna filmlerden öğreniyorlardı...Porno,kadın ve erkek ilişkilerinin çarpıtıldığı son derece zalim bir alandı. Erkeklere hitap eden bu filmler kadın bedenini değersizleştiriyor;kadını zulmedilmesi, aşağılanması,kirletilmesi gereken ve erkeğin hizmetinde bir et parçası konumuna düşürüyordu... Oysa Yusuf,daha ilk geceden itibaren ona büyük saygıyla yaklaşmıştı.Eski usul denebilecek bir mahremiyet duygusu,aşk fısıltıları,yumuşak okşamalar ve en önemlisi saygı, saygı,saydı.Bir kadın olarak sevişmenin hem öncesinde hem sonrasında hissettiği yücelmişlik duygusu...
(syf95-96)

***Kimilerine göre Anadolu yakasının en güzel iki binasından biri Kuleli Askeri Lisesi ise ötekide Selimiye Kışlası'dır.(syf.115) (Benim oyum Kuleli'ye,hem çok güzel hemde bende özel bir anlamı var:)




***Roxy'ye göre insan türü,başka alanlarda olduğu gibi cinselliktede doğaya yabancılaşmaış,doğal güdüklerini yitirmişti.Hangi hayvan,bie başka hayvan çiftinin sevişmesini yada dişinin çıplak vücudunu seyretmek için para öderdi ki.Bu işe para kazanma hırsı bulaşınca,herşey ortalığa dökülmüş,insanların düş gücüne hiçbir yer bırakılmamıştı.Pornografik filmler neredeyse tıp fakültelerinde okutulan anotomi dresi gibi kadın vücudunda girilmedik nokta bırakmamıştı.
Bütün bunları Aşık Veysel'in "Aşk nedir?" sorusuna verdiği,"SEVERSİN,KAVUŞAMAZSIN,AŞK OLUR." cevabıyla karşılaştırınca ne kadar saçma geliyordu. Okulda okuttukları Goethe'nin romanındaki Genç Werthwr bu devirde olsa intihar etmeyi aklından bile geçirmez,porografik filmlerden edindiği deneyimleri,uğrayacağı ilk seks kulüpte uygulama yoluna giderdi.(syf.151)

***İngiltere gibi dünyanın geri kalanından denizle ayrılmış bir ülkenin insanları için,bu bölgelerde egemen olan ırklar,kültürler,diller,dinlerkarmaşasını ve şiddetini anlamak zordur.Ama Bennett,bunu bir mülk ve paylaşım kavgası olarak görmek gerektiğini söylüyor. Dünyanın geçit yoları üzerinde bulunan Osmanlı Devlet'nin sahip olduğu topraklarda çok kişinin gözü var.Bu yüzden önce Türkleri Balkanlar'dan ve Ortadoğu'dan korkunç bir katliamla attılar, sonra ülkelerini kaybetme korkusuna kapılan Türklerde Anadolu'da aynı işleri yaptılar.Sonuçta milyonlarca insan evinden barkından oldu ve bu evlere hep gelip başkaları oturdu.Şimdide biz Avrupalılar,İstanbul'u ve Anadolu'yu işgal ettik.Başımıza gelen bunca felaketi,öldürülen milyonlarca insanı,açlığı,sefaleti,bir mülk kavgası olarak görmek gerekir.(syf.172)

***Boğazı almak isteyenler sadece Dostoyeski de (Bkn.Bir yazarın günlüğü.YKY) değildi.Ne zaman yabancı kitapları karıştırsa,karşısına hemen İstanbul'u ve Boğaz'ı zaptetme istekleri çıkıyordu.Ne ilginç bir istekti bu böyle.Aynı zamanda Leyla için çok da tuhaftı.Çünkü bütün dünya,onun çocukluğunu geçirdiği,balık tuttuğu,geçen gemileri seyrettiği özel kıyısı,evinin önü için savaş veriyordu.Uykuya dalmadan önce'barınak meselesi' diye düşündü.'Kahrolası barınak meselesi,başımıza gelen acıların nedeni bu.'(syf.176)

***Son sözüm Leyla'nın evi Leyla'ya...(syf.270)


Remzi Kitapevi/270 sayfa
1.Basım mayıs 2006/3.basım mayıs 2006
Kapak resmi:SAkit Memmedov'un Yatmış Melek tablosu

0 yorum: