9 Ağustos 2008 Cumartesi

BENİM HÜZÜNLÜ OROSPULARIM(Gabrıel Garcia Marquez)


90.yaş gününü gören yaşlı bir gazeteci,bu özel günün anısına,genelev patroniçesi Rosa Cabarcas' dan bakire bir kız ister.Kısa bir sürede isteği gerçekleşen gazeteci,Cabarcas'ın bulduğu ve gerçek adını hiçbir zaman bilmediği 14 yaşındaki kıza çok farklı duygular beslemeye başlar ilk geceden.Daha önce hiçbir kadınla,karşılığını vermeden sevişmemiş olmakla övünen bu yaşlı adam küçük işçi kıza elini bile süremez,onun saflığına,duruluğuna,kendinde yarattığı hislere kapılarak gecelerini onu seyrederek geçirmeye başlar.

İspanyol bir romandan esinlenerek kızın adını "Delgadina" koyar ve onu gördüğü ilk andan itiberen hayatında oluşan değişikliklerin aşk olduğunu anlamaya başlar.Senelerdir gazeteki köşesinde yazdığı konular bile değişmiştir artık,bunların hepsi Delgadina'ya yazılan mektuplar şeklini alır.Yaşının ağırlığı bir yandan,geçmişinin anıları bir yandan bastırırken,genelevde yaşanan bir cinayet kızın ortadan kaybolmasına sebep olur ve bu olay tüm yaşamını altüst eder.

Bir çok kişinin konusunu farklı bulacağını düşündüğüm kitap için,bende ilk sayfalarda aynı şeyi düşünmüştüm.Günümüz tabiriyle azgın teke sedromuna yakalanamış bir erkek daha demiştim. İlerleyen sayfalarda konunun ilk defa aşık olan bir erkek ve yaşlılığını sorgulayan bir adam üzerinde dönmesi (ikiside aynı kişi) benim ahlaksal yargılarımın oluşturduğu duvarı aşmaya yetti.Önyargılarla elime aldığım kitaptan,aşka gülümseyen 90'lık bir adam tarafından yolcu edilmek hoşuma gitti.

Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık'ına hazırlık yaptığımı düşünmeye başladım bu kısa romanlarla. Kütüphanede bir kaç tane daha gördüm ve nedense Yüzyıllık Yalnızlık'ı okumadan önce onların hepsini okumam gerekiyormuş gibi hissediyorum.Aslında bu konuda Marquezsever insan Ruh Dağı'nın bana önerebileceği taktiği uygulamakta akıllıca olurdu:)

Bu arada yaşlı insanların bulunduğu her kitapta Büyülü Dağ'ın adı geçiyor mu diye merak ettim."Leyla'nın Evi"nden sonra "Benim Hüzünlü Orospularım" da da bu adı duymak beni sürüklendiğim aşılmaz bir meraka iyice batırdı.Birde okuyan birilerinden referans alırsam tadından yenmeyecek herhalde.

***Ahlak da bir zaman sorunudur derdi,yüzünde hınzırca bir gülümsemeyle, görürüsün bak.(syf.9)

***Kendime göre bir ahlak anlayışım vardı.Ne sırlarımı paylaşmış,ne de bedenin yada ruhun yaşadığı bir serüveni başkalarına anlatmıştım,çünkü daha gençliğimden beri bu ikisinin de cazasız kalmayacağının farkındaydım.(syf.12)

***Bambaşka bir insan olup çıkmıştım.Delikanlılığımda bana yol göstermiş olan klasikleri yeniden okumaya çalıştım,ama onlara dayanamadım.Annem demir yumrukla bana zorla okutmauya çalıştığında karşı koyduğum romantik edebiyata gömülmüş,onun sayesinde,dünyayı harekete geçiren yenilmez gücün mutlu değil mutsuz aşklar olduğunun bilincine varmıştım.Müzik konusundaki zevklerim tam bir çıkmaza girdiğinde,kendimi geri kalmış ve yaşlanmış buldum,sonrada kalbimi bahtıma ne çıkarsa onun güzelliğine bıraktım.(syf.66)

***Aldırmayın,zararsız deliler olacakları önceden sezinlerler.(syf.67)

***Seks insanın aşkı bulamadığında elinde kalan bir tesellidir.(syf.69)(tersi mümkün müdür?)

***Bütün dünyanın Fransızlardan daha fazla hayran olduğu Fransız yazar Saint Exupery'nin Küçük Prens'ini okumaya başladım kıza.Sonra okumaya Perrault'un Öyküleriyle(bkn.Kaz Anamın Öyküleri) Kutsal tarihle ve Binbir gece masallarının çocuklar için arındırılmış bir versiyonuyla devam ettik.(syf.76)

***Martın on beşi'ni okurken,yazarın Jül Sezar'a yakıştırdığı meşum bir cümleye rastlamıştım: İnsanın sonunda başkalarının sandığı gibi biri olmaması imkansız.(syf.93)

***Artık yaşlanıyorum"dedim ona."Yaşlandık bile"diye iç geçirdi o."Sorun şu ki ,insan öyle olduğunu kendi içinden hissetmiyor,ama dışarıdan bakınca herkes bunu görüyor."(syf.95)

***Sonrada büyük bir ciddiyetle ruhunu ortaya döktü."Aşık olarak düzüşme zevkini denemeden ölmeye kalkma sakın."(syf.96)

***Sonunda gerçek yaşam buydu işte,kalbim kurtulmuş,yüz yaşımdan sonra herhangi bir gün mutlu bir can çekişmesi içinde aşktan ölmeye mahkum olmuştu.(syf.109)

&&&&&Can yayınlarının kitap kapaklarıyla olan saplantılı ilişkisini (yada benim onların kapaklarına olan takıntımı:) hiçbir zaman beğenmemiştim ama aynı resmi kullanarak nasıl bu kadar uzak durulur okuyucuya yavaş yavaş anlıyorum galiba.

Can Yayınevi /109 sayfa

1. basım 2005/12. basım 2005

İspanyolca aslından çeviren :İnci Kut

3 yorum:

ruhdagı dedi ki...

bence sen olmuşsun ama birde "kötü saatte" yi okumalısın. "aşk ve öbür cinler"ide sakın sakın atlama :)
çok küçük bir ricada bulunsam olur mu? bana eski blogumun adıyla link vermezsen çok mutlu olurum. Beni çok mutsuz eden bir şey oldu çünkü ve o yüzden o blogu kapatmak zorunda kaldım. o adla bana ulaşmalarını ve blogumu kirletmelerini istemiyorum. özel hayatımı rencide eden tatsız bir olayın etkisini halen içimde hissediyorum.konuyu daha açık bir biçimde sana yazarım insanlar bana ruhdagı olarak ulaşsın sadece.

Şimdiden teşekkürler sevgiler.

ruhdagı dedi ki...

sağol öpüyorum çok selamlar :)

SERAP dedi ki...

Başım gözüm üstüne efendim:)