29 Aralık 2007 Cumartesi

TANİOS KAYASI (Amin Maalouf)


Severim Amin Maalouf okumayı,hem yakın hem uzak bir kültürün içinden gelen insanları anlatır bana.Kütüphanede gözüme girercesine önüme çıkınca almamazlık edemedim.

Tanios Kayası ;Mısır valisi Mehmet Ali Paşa zamanında,Emirlikler altında bulunan bir dağ köyünde geçiyor.Her köyün başındaki şeyh gibi Tanios'un köyündeki şeyhinde uçkuru gevşektir biraz.Köyün bütün hoş hatunlarıyla birlikte olmaktadır.Tanios'un annesi Lamia ise köyün en güzel kadınıdır.Verilen bilgiler ışığında hikayenin gerisini tahmin etmek pek zor değil aslında.Arada bir sürü olaylar olur,onları anlatırsam sizin kitabı okumanıza gerek kalmayacağı için onlardan bahsetmiyorum.Maalouf bu romanında da tarihten ayrılmıyor ve temellerini gerçek bir hikayeye dayandırıyor. Öykünün geçtiği tarihin olaylarını da okuyucuya aktarmayı unutmuyor.
Bu kitapta Amin Maalouf kitabı okuduğunuzu anlıyorsunuz ama diğer kitaplarını okuduydanız eksik birşeyler olduğunu hissediyorsunuz.Ne mükemmel denilecek kadar güzel bir kitap ne de yerin dibine batırılacak kadar kötü.. Benim aklım Tanios'un kıbrıs macerasında ve portakallı kızda kaldı mesela;sanki hikeye o güzergahta devam etseydi ben daha çok tatmin olurdum gibi hissettim .Tabi henüz okuyucunun isteğine göre final projesi olmadığından mecbur kitabın sonundakini okudum:)Vaktiniz varsa okuyun derim..Yüzüncü Ad ve Semerkant'ın yanında sönük kalıyor ama hiç Amin Maalouf okumadıysanız başlangıç kitabı olabilir .Belki profilinde görüp aklıma takılan kitap için Enes daha farklı şeyler söyler:)

Bu arada kitap Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü kazanmış.Bu ödül Fransa'nın en önemli edebiyat ödüllerinden olup, 2006'da 100. kez sahibini bulmuş ve bir yazara birden fazla kez verilmiyormuş.


***...Yani doyumsuzdu ama ince eleyip sık dokurdu.Bu nedenle, bir çok kadın,onun tarafından fark edilmek isterdi,bu en azından kendilerinden emin olmalarını sağlardı.daha sonra kendilerini teslim edip etmemek onlara kalmış bir iş olurdu.Aslında bu tehlikeli bir oyundu,ama güzelliklerinin doruğunda iken,solamadan önce,baştan çıkartma cazibesinden vazgeçebilirler miydi?
***Ama yinede güzelliklerini gizlemeyen kadınlar vardı.belki de yaradan ,bu güzelliklerin saklanmasını istemezdi.
***Şeyh,gerios'un gururunu okşamak istedikçe,ona Hoca diye seslenirdi,bu Türkçe ve Farsça bir sözcüktü ve Dağ'da,tarlada çalışmayan,okuma yazması olan,talihlilere öyle denirdi.
***Bilge adamın sözü,aydınlıkta dökülen su gibidir.Ama insanlar her çağda,en karanlık inlerden fışkıran suları içmeyi yeğlemişlerdir.
***Yürekten istediğin bir dileğin varsa,Tanrı'dan onu yerine getirmesini için yalvarırsın.Ama Bu işi nasıl yapacağını emredemezsin.

7 yorum:

Enes dedi ki...

Bu kitabı 8. sınıfta edebiyat hocamın tavsiyesiyle ele aldım, 3-4günde bitirdim. Gerçekten hoşuma gitmişti; ama bu gün bahsettiklerini anımsamakla yetindim, çoğunu unutmuşum. Detaylı bir yorum, kitabı ikinci kez elime alırsam olacak. (:

SERAP dedi ki...

Biz burdayız,bekleriz efendim.

cinar dedi ki...

Amin Maalouf'u ben de çok severim. Doğunun Limanları ve Semerkant'la başlamıştım Maaolufla gezintime. O kitapların yeri çok ayrıdır bana göre. Yüzüncü Ad ve Tanios Kayası da sevdiklerim arasındadır ama. Amin Maalouf okurken kendimi hakikaten o diyarlarda, çölde başımda yemenilerle dolaşırmış gibi hissediyorum :)

SERAP dedi ki...

Damarlarında dolaşan kanın hakkını veriyor bence vatanını,halkını anlatırken.Eğer okumadıysan Işık Bahçeleri'nide oku.Bakalım onda benim sevdiğim başka bir yazarın tadını alabilecek misin?

Adsız dedi ki...

;) Amin Maalouf.. Yüzüncü Ad'ı okuduktan sonra Semerkant ı aynı insanın yazdığına inanmak çok zor gelmişti bana.. Yüzüncü Ad'daki Osmanlı tarifleri Arap çekememezliğinin son noktası iken Semerkant'taki Pers hayranlığına bıyık altından gülmüştüm.. Kitaplar şahane, orası ayrı, ama kıl oldum bi kere..

Bu arada, merhaba.. :)

SERAP dedi ki...

Tekin;
Bence bu çelişkinin en büyük sebebi kitapların yazıldığı senelerde gizli.Semerkant 1988 yılında yazılırken(ki yazarın öz uygarlığına özlemi bu pers sempatisinin sebebi olabilir),Yüzüncü Ad 2000 yılında raflara ulaşmış(ki bunda da yaşadığı toplumun kurallarına uyum sağladığını ve savunduğu kimliksizleşme adına küçümsemeye başvurduğunu düşünebiliriz).
12 senelik bir süreç insanın herşeyini değiştirebilir dimi?

Rastlantıya bak; ben seni tanıyalıda tam 12 sene olmuş:)

Adsız dedi ki...

Zaman insanda çok şey değiştirir, ama 'her' şeyi değiştiremez bence :) 12 sene, uzun zaman..
12 senede kan dolaşımım yavaşlamış, derim sarkmaya, buruşmaya başlamış, Ah! bende saçlar bile dökülmeye baslamis :) 12 senede deniz kenarındaki kayalar gibi yosun tutup aşınmışım..
Yok canım, bu kadar da değil :) İçim hala aynı..